Aile Danışmanlığı

Özürlü çocuk ailelerinin tepkileri çeşitli yaklaşımlar doğrultusunda açıklamaya çalışılmıştır.

Aile Tepkileri Ailelerin özürlü çocuğa sahip olduklarında yaşadıklarına ilişkin pek çok araştırma bulgusuna rastlanılmaktadır.
Tarihsel süreç içersinde aileler çocuklarının özürlü olduğunu öğrendiklerinde kayıp ve yoğun keder hissi, kaygı, şok, neden arama, suçluluk, reddetme, depresyon, inanmama, sosyal dışlanmışlık gibi pek çok tepki göstermişlerdir.

Aile Danışmanlığı

Aileler çocuklarının özürlü olduğunu öğrendiklerinde kayıp ve yoğun keder hissi, kaygı, şok, suçluluk, reddetme,inanmama gibi tepkiler gösterirler.

Aile Tepkileri Ailelerin özürlü çocuğa sahip olduklarında yaşadıklarına ilişkin pek çok araştırma bulgusuna rastlanılmaktadır.

Özürlü çocuk ailelerinin tepkileri çeşitli yaklaşımlar doğrultusunda açıklamaya çalışılmıştır. Psikodinamik yaklaşım ebeveynleri nörotik ebeveyn olarak tanımlar. Buna göre ebeveynlerin çocuğun durumuna kayıtsız veya ilgili, öfkeli veya kabul edici olmasının bir açıklaması olduğunu ifade eder.

İşlevsel yaklaşıma göre ise ebeveynler işlevsel olmayan aile olarak tanımlanır ve özürlü çocuğun aile düzenini bozduğu, aile işlevlerine zarar verdiğini savunur. Psikososyal yaklaşıma göre ise özürlü çocuk ailesi acı çeken ailedir ve kronik üzüntü yansıtır.

Keder ve suçluluk yerine kronik üzüntüyü tanımlar. Etkileşimci yaklaşım ise aileyi güçsüz aile olarak tanımlar. Daha çok evlilik rollerinde bozulma, sosyal yetersizlik gibi sosyal konulara yönelir Aslında tüm yaklaşımlarda da ortak olan bir nokta vardır; o da ebeveynlerin yaşadıkları ve gösterdikleri tepkilerin benzerliğidir.

Ailelerin çocuklarının özürlü olmasına gösterdikleri tepkilerden biri Kübler_Ross (1969) tarafından ortaya konan kayıp modelidir. Bu model reddetme (kızgınlık) öfke, uzlaşma, depresyon ve kabul evrelerinden oluşur.

Bir başka görüşe göre, anne babaların özel gereksinimi olan bir çocuğa sahip olduğunu öğrendiklerinde gösterdikleri ilk tepkiler genellikle, şok, inkar ve teşhise inanmama aşamalarından oluşmaktadır. Bu ilk tepkileri düzensiz duygulardan oluşan öfke, suçluluk, depresyon, utanç, düşük benlik, çocuğu reddetme ve hüzün izlemektedir.

Anne babaların ulaşması istenen aşama ise kabul aşamasıdır Anne babaların bulundukları evrelerde göstermesi olası tepkiler, ve uzmanların bu ailelere yaklaşımı ve sorumlulukları Look, Tessie ve Klein (1992) tarafından ebeveynlerin olası tepkileri ve uzmanların yapması gerekenler olası müdahaleler adıyla açıklanmaktadır

Buna göre, şok inanmama ve reddetme aşamasında olan anne babalar genellikle utanç, inanmama, kendine yakıştıramama, yüksek bedel ödediğini düşünme ve bunlarla birlikte pek çok hekime gitme davranışlarını göstermektedirler.

Bu durum karşısında uzman etkin bir dinleyici rolü üstlenen, durumu olduğu gibi kabullenerek dinleyen ve çocuğun yararına olacak şekilde birlikte çalışmalar yapan bir tavır sergilemelidir.

Öfke ve küskünlük aşamasında anne ve babalar öfkelerini çocuğa tanıyı koyan ve erken müdahale hizmeti sunan merkeze yöneltir, erken müdahale uzmanını sözel olarak istismar ederler.

Buna karşın uzmanlar ebeveyni cesaretlendirmeli, ebeveyni aktif hale getirmeli, ailelerin ebeveyn-çocuk etkileşiminde olumlu model geliştirmelerine yardımcı olmalıdır.

Pazarlık ve uzlaşma aşamasında ebeveyn bir yanda çaresizlik, bir yanda zihinsel olarak kabullenmeyi erteleme bir yandan da olayı tanımlamaya çalışma gibi çelişkili bir durum içerisindedir.

Yine bu aşamada uzman, empatik anlayış sergilemeli, ebeveynin duygularının normal olduğu konusunda yardımcı olmalı ve dürüst açık bir iletişim kurmalıdır.Depresyon ve engelleme aşamasında, ebeveyn neler olduğu sorusunu sorar, mutsuzdur ve normal çocuk imajını kaybıyla gelen yoğun yas duygusu yaşamaktadır.

Bu aşamada uzman her zaman olumlu yaklaşmalı, ebeveynlerin katılacakları etkinliklerin başarısını onlara garanti etmeli, içinden çıkamadığı ya da yetersiz olduğu durumlarda ebeveynin konuyla ilgili uzman olan bir danışmana gönderilmesini sağlamalıdır.

Son aşama olan kabul aşamasında ebeveynin gerçekçi olarak bir şeyler yapması ve yaşam biçimini düzenlemesi beklenir. Bu aşamada ebeveyn çocuğuna ilişkin pratik şeyler yapmaya isteklidir.

Uzman, ebeveynin diğer ebeveynlerle birlikte olup rahatlamasına yardım etmeli, yeni etkileşim teknikleri öğretmeli, çocuk ilerleme gösterdiğinde ebeveyni methetmeli, övmelidir. Böylece ebeveynin motivasyonunun yüksek tutup katılımını arttırmalıdır.

Görüldüğü gibi ebeveynlerin özürlü bir çocuğa sahip olduğunu öğrendiklerinde gösterdiği tepkiler uzmanların ve kurumların alacağı önlemler konusunda önemli fikirler vermektedir.

Ebeveyne çocuğunun durumuna ilişkin verilen ilk bilginin veriliş biçiminden, çocuğundaki ilerlemelere ilişkin verilen bilgiye kadar olan süreçte ebeveyni anlamak ve iyi tanımak özel önem taşımaktadır.

Bu konuda da uzmanlara önemli görevler düşmektedir.Zihin Özürlü Çocukların AileleriØ Bir çocuğun doğumu aileyi gerek yapısal, gerek gelişimsel, gerekse işlevsel olarak etkiler.

Çocuğun doğumuyla duyulan mutluluk ve sevinç bu değişimlerin olumsuz etkilerinden aileleri korur. Çocuğun özürlü olması durumunda, sevinç ve mutluluğun yerini yoğun bir yas duygusu alabilir.

Çocuğun özrü doğumla ortaya çıkabileceği gibi;yaş ilerledikçe, uyumsuzluk, başarısızlık, iletişim yetersizliği ya da yoğun davranış sorunları şeklinde de ortaya çıkabilmektedir Tüm ailelerin çocuklarına ilişkin beklentileri vardır.

Bu beklentiler anne-babanın kendilerini nasıl algıladığına ve onlar için belirleyici rolü olan kişilere bağlı olmaktadır. Ayrıca, bir toplumda ideal çocuğu tanımlayan bütün kalıp yargılar, doğacak çocuğun sahip olması istenen özelliklerden oluşmaktadır.

Anne-babanın sahip olmak istediği meslek veya beceriler de çocuktan beklentiler olarak yansımaktadır.Tüm bu beklentiler ve dilekler özürlü bir çocuk ve onun var olan güçlükleriyle çelişki yaratmaktadır.

Aile böyle bir çocuğun doğumuyla çok karmaşık bir psikolojik durum içine girmektedir Ø Her ailenin kendine özgülüğünden, farklı kişilik özellikleri ve sosyal destek örüntüleri olduğundan yola çıkılarak, ailelerin yaşadıklarının hem benzerlikler hem de farklılıklar gösterdiği düşünülebilir Ancak, farklılıklara rağmen pek çok aile, çocukları özürlü olarak tanılandığında, benzer tepkiler göstermektedir

Ailelerin çocukları özürlü olarak tanılandıktan sonraki tepkilerini açıklayan modeller arasında en bilineni aşama modelidir ailelerin özürlü çocuklarını kabulde geçirdikleri aşamaların üç evreden oluştuğunu ifade etmektedir.

Birinci evre: şok, reddetme, depresyon; ikinci evre: karmaşa, suçluluk, kızgınlık; üçüncü evre ise: pazarlık ile kabul ve uyum aşamalarından oluşmaktadır.

Şok:

Şok, aşırı üzülme ve çaresizlik duygusu olarak tanımlanır. Aileler, özürlü bir çocuğa sahip olmakla, beklemedikleri ve hazır olmadıkları bir durumla karşı karşıya kalırlar

Reddetme:

Bu aşamada aile özürlü bir çocuğu olduğunu kabul edememektedir. Aile çocuğun normal olduğuna ilişkin kanıtlar aramaktadır. Aile, uzmandan uzmana başvurarak doğru teşhisi anlamaya çalışmaktadır. Anne-baba bu devrede kendilerini ifade etmekte de çok zorluk çekmektedir

Depresyon:

Aile, tüm çabalarına rağmen, çocuklarının özürlülük durumunun ortadan kalkmadığını farketmekte; yoğun bir üzüntü ve keder duygusu içinde kendisini umutsuz hissetmektedir Bu dönemde aileler, çevresiyle ilişkilerini minimum düzeye indirir ve normal çocuk özlemi duyarlar Özürlü çocuk ailelerinin bu tür duyguları ve bu süreci yaşamasının doğal ve gerekli olduğu belirtilmektedir Evre II

Karmaşa:

Özürlü çocuğa sahip olmak ailenin yükünü önemli ölçüde arttırmaktadır.Çocuklarının neredeyse günün yirmidört saatinde bakıma gereksinim göstermeleri, eğitim ve sağlık kurumlarına sıklıkla yapılan ziyaretler vb. aileyi maddi ve manevi yönden yıpratmaktadır.

Dolayısıyla, anne-babalar, böyle bir çocuğum olacağına keşke hiç olmasaydı şeklinde tepki gösterebilmektedirler.Bu durum pek çok ailede engellenme duygularına; dolayısıyla, çocuklarına yönelik kızgınlık tepkilerine neden olmaktadır.

Aileler bir yandan bu olumsuz duyguları yaşarken, diğer yandan çocuklarını sevmekte ve onun için en iyisini yapmak istemektedirler. Bu durum ailede karmaşık duygulara neden olmaktadır

Suçluluk:

Ailenin yaşadığı duygular arasında üstesinden gelinmesi en zor olan belki de suçluluk duygusudur. Bu aşamada aile sürekli olarak neden böyle bir sorunla karşılaştık sorusunu sormaktadır. Bu dönemde aileler çocuklarının özrüne geçmişte yaptıkları hataların neden olduğunu ya da geçmişte yaptıkları yanlışlar yüzünden cezalandırıldıklarını düşünebilmektedir. Aileler çocuklarının özürlü olmasına ilişkin gerçekçi olmayan düşüncelere kapılabilirler

Kızgınlık:

Kızgınlık, ailelerin özürlü çocuklarını kabule giden yolda önemli bir engeldir. Kızgınlık iki şekilde ortaya çıkabilmektedir. Aile ya genel olarak kabul edilebilir biçimde öfkelenmeden neden ben sorusunu sormakta ya da öfkesini özrün kaynağından uzak kişilere yönlendirmektedir.

Doktorlar ve öğretmenler gibi uzmanların yanısıra eşler, normal gelişim gösteren kardeşler ya da özürlü çocuğun kendisi gibi aile bireyleri de anne-babaların öfkesine hedef olabilmektedirEvre III

Pazarlık Etme:

Bu dönemde aile, çocuğunun özrünü ortadan kaldırmanın yollarını arar. Aile için önemli olan çocuğun normal hale gelmesidir.

Aile bunu gerçekleştirebileceğini umduğu herkesle anlaşmaya girebilir. Bu kişi tıp doktoru, uzman, sihirli güçleri olduğu sanılan biri, hatta Tanrı olabilir. Anlaşma çoğu kez eğer çocuğumu iyileştirirsen, ben de şeklinde olmaktadır. Pazarlık, suçluluk ve çaresizlik duygularının bir yansıması olmaktadır.

Kabul ve Uyum:

Bu aşamaya erişebilen anne-babalar çocuklarını olduğu gibi kabul etmeye, çocuğu ailenin bir ferdi olarak benimsemeye hazırdır.

Ailelerin bir çoğu aşamaların en sonuncusu olan kabul aşamasına erişememektedirler. Bazı aileler red aşamasında takılmakta ve sürekli olarak çocuklarının normale döneceği beklentisi içinde olmaktadırlar Bu aşamada aile özürlü çocukla ilişki içine girmeye başlar ve onun gereksinimlerini karşılamaya çalışır.

Aile özürlü çocuk için uzmanlarla işbirliği yapar Özürlü çocuk aileleri bu aşamalardan değişik hızlarda ve biçimlerde geçebilmektedir.

Bazı aileler bu aşamalarda oldukça yavaş ilerlerken ve geçen zamanla yaşanılan acı azalırken; diğerleri bu durumdan minimum düzeyde zarar görebilir, bazıları içinse yaşanılan üzüntü zamanla azalsa da hiçbir zaman tümüyle ortadan kalkmaz Aileler daha önce geçtikleri aşamaları ve özürlü çocuğa sahip olmanın neden olduğu olumsuz duyguları değişik dönemlerde tekrar yaşayabilirler.

Bu duruma yaşamın değişik dönemlerinde karşılaşılan olaylar neden olabilmektedir. Yeni bir kardeşin doğması ya da okul döneminin başlangıcı bu duruma örnek olarak verilebilir.

Bunların yanısıra, eşler bu aşamaları farklı sıralarla izleyebilir ve özrü kabulde geçirdikleri sürecin değişik aşamalarında olabilirler Özürlü çocuğa sahip olmak ailenin sorumluluklarını artırmakta, işlevlerini farklılaştırmaktadır.

Normal çocukların anne-babaları sevgi, koruma, gelişme için uygun ortam hazırlama ve gereksinimlerini karşılama gibi sorumlulukları üstlenirken; özürlü çocuk anne-babaları, bunların yanısıra, çocuğa beceri öğretme ya da fizyoterapi yaptırma ve bunun gibi yeni sorumlulukları da üstlenmektedir.

Aile, özürlü bir çocuğa sahip olmaktan dolayı yaşadığı olumsuz duyguların yanında; çocuğun gelişiminde yaşıtlarından farklı olma durumuna alışmak, sık sık hastaneye gitmek, doktor, terapist, eğitimci vb. farklı kişilerle etkileşimde bulunmak gibi zorunlu durumlara da uyum sağlamak zorundadır.

Bu nedenlerle, özürlü çocukların aileleri normal gelişim gösteren çocukların ailelerine kıyasla daha fazla hizmet gereksinimi duymakta ve bu nedenle daha yüksek düzeyde stres yaşamaktadırlarHer düzeyde ve her aşamada gereksinim duyulan ve beklenen yardımları araştırmak, talep etmek ve geliştirmeye çalışmak, aileler için önemli bir kaygı kaynağı oluşturmaktadır

Özellikle anneler söz konusu olduğunda, normal gelişim gösteren kardeşlere ve eşlere ayrılan zaman, özürlü çocuğun ek gereksinimlerini karşılamak üzere geçirilen zaman nedeniyle azalmakta; bu durum anne-babaları ve kardeşleri rahatsız etmektedir. Anne-babalar bu tür sorunlara bağlı olarak, evlilik ilişkilerinde ve aile içi etkileşimlerinde bozulmalar olduğunu ifade etmektedir.

Akrabalar ve normal gelişim gösteren kardeşlerin davranışları da anne-babanın stres düzeyini artırmaktadır Ortaya çıkan bu tür yeni durumlar aile yapısını da etkilemekte ve değiştirmekte, bu da ailede krizlere sebep olabilmektedir özürlü çocuğun varlığı nedeniyle,

Ailede yaşanan stresi dokuz nedene bağlanmaktadır.

  • Harika çocuk mitinin yıkılması ve bunun sonucunda ailenin çocuğu kabulde ve duygusal bunalımı atlatmada çektiği zorluk.
  • Aile bireylerine, çocuğun kardeşlerine, yakınlarına ve çevreye çocuğun durumunu açıklamada çekilen zorluk.
  • Çocuğun durumuna ve özelliklerine ilişkin elde edilen bilginin yetersizliği ve tutarsızlığı.
  • Özrün yol açtığı sağlık ve davranış sorunları ile bu sorunlarla başa çıkma çabaları bunun yanısıra, çocuğun bakımının zaman, emek, para gerektirmesi, anne-babanın kendilerine ve diğer çocuklara kaynak ayıramaması.
  • Çocuğun gelişiminde önemli aşamaları yaşayamama ya da çok geç yaşama. Örneğin: Normal gelişim gösteren kardeşlerin özürlü çocuktan daha önce yürümesi ya da konuşması vb.
  • Çocuğa karşı çevrenin gösterdiği olumsuz tutumlar, yakın çevrenin aileden uzaklaşması.
  • Pek çok uzmanla görüşme gereği.
  • En uygun eğitim ortamını bulma çabaları.

Çocuğun geleceğine ilişkin duyulan kaygılar.Özürlü çocuğa sahip aileleri konu alan bazı çalışmalarda bir grup ailenin özürlü çocuğa daha kolay uyum sağladıkları, psikososyal işlevleri açısından normal çocuğu olan ailelerden farkları olmadığı belirtilmektedir.

Bazı çalışmalarda ise, ailenin özürlü bireyden çok etkilendiği; çocuğun ailenin işlevlerinde farklılığa yol açtığı; tıbbi, psikolojik, terapötik/eğitsel çabalar ile bunlara ek olarak maddi problemlerin ailede strese neden olduğu kabul edilmektedir.

Ailelerin sorunla başa çıkma kapasitelerini ailenin büyüklüğü ve kültürel yapısı, anne-babaların kişilik özellikleri, eşlerin birbirlerine ne ölçüde yakın ve destek oldukları, anne-babaların evlilik uyumları, dini inanışları, yakın çevrenin ve toplumun özellikleri, aile bireylerinin sosyoekonomik düzeyleri gibi değişkenler; ayrıca, çocuğun cinsiyeti, özrünün türü ve derecesi, gibi faktörler etkilemektedir.

Aynı zamanda toplumun ve devletin bu çocuklara ve ailelerine verebildiği hizmetlerle servislerin niteliği ve niceliği de önemli olmaktadır.